Lucian Luxsouer Ravenclaw 3. Sınıf
Mesaj Sayısı : 34 RP Aktifliği : 180 Lakap : Luxs Nerden : Paris( 9 km uzaklıkta küçük bir köy. Aslında tam anlamıyla köy değil, yerleşim yeri.)
| Konu: Lucian Cuma Ağus. 27, 2010 5:08 pm | |
| Ad-Soyad: Lucian Luxsouer
Kişisel Özellikleri: Ne kadar değişken bir yapıya sahip olsada aslında utangaç ve zeki yanı ağır basmaktadır. Çocukluğundan beri arkdaşı yok denecek kadar azdır. İnsanlarla aslında mugglelarla anlaşamaz. Onu nedeni bilinmeyen bir sebepten dolayı sevmezler. Lucian bu yüzden küçüklükten beri kitapları dost bilip yalnız başına adete inzivaya çekilmiş gibi bir hayat yaşamıştır. bunların yanında huzuru sabır ve metanette bulmuştur. Bazen kendisi bile ne bu yaşında bir çok şey bilmesine şaşırmaktadır. Bildiklerini hiç bir zaman ukalalık için kullanmamıştır. Hep ağır başlıdır. Kendisiyle utanmadan konuşur. Kitapların cevaplayamayacağı sorunun olmadığına inanır. Yeter ki siz soruyu doğru kitaba sorun....
Fiziksel Özellikleri: Uzun boylu, kahverengi gözlü. Bazen çok ciddi bazende çok komik olabilen bir yüze sahip.
Aile Geçmişi: Luxsouer Ailesi Fransa'da yaşayan saf bir muggle ailedir. Lucian'ın dışında ailede hiç büyücü yoktur. Büyücülük dünyasından bu kadar uzakta ve habersiz olan aile, Luxs'un büyücü olduğunu öğrendiklerinde ona çokçukları değilde başka birisiymş gibi davranmaya balamışlardır. Lucian bunu aslında hiç takmamaktadır. Çünkü onlar farklılar...
Kan Durumu: muggle doğumllu
Örnek Rp: Henüz belirginleşen ışık ve algıladığım görüntüler… Uzun bir yolculuktan gelen küheylan misali yorgun bir o kadar da uyuşuk bir şekilde uyandığım şu anda sanki nefes almayı unutmuşçasına ciğerlerimi odamın sükûnet dolu havsıyla beceriksizce doldurdum. Yeni bir gün yeni bir zaman yeni başka şeyler… Rüyalar âleminden gelen yolcu ben fakat oraya gidip de bir şey görmemin şaşkınlığı ya da hatırlamamanın anlamsızlığı içime dolu.
Yatakta, giden vakti ne kadar yakalayıp öldürdüğümü düşünsem de aslında kendimi kandırdığımı fazla geçmeden anladım. Zaman bir telaş içinde monotonluk maratonuna tekrar başlıyor. Yapacak bir şeyimin olmaması uyuşukluğumu iki kat daha artırırken gözlerim odamın açık penceresine ilişti.
Sessizlik benimle alay ederken yatağımdan henüz kalkmıştım. Açık olan pencereme gittim. Gözlerimi bir yeri görme umuduyla uzaklara odakladım. Aciz bedenim fazla uzakları göremeden pes edip sadece dağlar ve sisten başka bir şey algılayamadı. Gözlerim bilmediğim bir yere takıldı. İşte orada dağların arkasında bir tepenin üzerine kurtulmuş ayaklarını göle sokan koca bir çocukmuşçasına duran yapı. Ya da bir dev… Sanki düşündüklerim bir peri maslıymışçasına anlamsız ve soyut… Artık orayı unutma raddesine gelen ben tek teselliyi baykuşlarımdan ve oraya ait bir takım eşyadan bularak yaşıyorum. Tatilin sonlarına doğru gelmiştim gelmesine ama zamanın hayatımın başka kesitlerine oranla daha yavaş geçmesine ve kıvranışımı zevk alıyormuşçasına seyretmesine çok sinir oluyordum. Düşüncelere daha fazla dalamadan aşağıdan gelen sevecen ses tonundaki kadın sesi güzelim sessizlik perdesini hırçınca yırttı.
—Çocuklar!!! Kahvaltı!!!
Sese aldırmayıp bakmaya devam ettiğimde gördüklerim bir sis bulutuna yenik düşütü. Ama başka bir görüntü belirginleşti. Demin hayal ettiğim o yer. Büyük kocaman bir şato... Büyük Salonu hemen tanıdım. Ardından gözüme çarpan kuleler oldu. Buradan Ravenclaw Kulesini seçebilir gibiyim. Yatakhane penceremizi ve yatağımı… Tam orada bir çocuk görüyor gibi olurken her şey gümüş bir aynaya dönüşüverdi sonrada puff. İkinci bir kadın sesi her şeyi sel gibi alıp götürdü. Bu sefer ki ses tonu kızgınlığa biraz daha yakındı. Alexis ve Marie’nın çoktan inip kahvaltı yapmaya başlamalarını anlamamın sebebi annemin kahvaltı çağırısının sonuna “Lucian”ı ilave etmesiydi. Artık şansımı daha fazla zorlamamam gerektiğini anladım. Hogwarts hayallerime birazcık ara vermek zorundaydım. Ama hiç aklımdan çıkmayan bir yeri aklımdan çıkarmaya çalışmak belki çıkarmaktan daha zordu. Üzerimdeki pijamalarımı çıkarıp yere savururken aklım yine Hogwarts’a gitmeden edemedi. Her sabah nasıl uyandığımı ne yaptığımı hatırlıyordum. Rutin bir şekilde ama aslında buna rutin demek yerine işleri rayına koymak dersem daha doğru olurdu. Gözlerim yarı açık bir halde üzerimi şip şak giyişim, elimin yatağımın yanındaki hep bir gün önceden hazırlamış olduğum çantamı kavrayıp sırtıma yüklemesi, yastığımın altında ya da komedinin çekmecesinde duran asamı alıp siyah-mavi cübbemin sol iç cebime koyuşu evet sanki şimdide onları yapacakmışım gibi beklemem sonra sadece birer düşünce olduklarını kabullenmem…
Üzerime baştan savma geçiştirdiğim giyeceklerimle üç kat aşağıya inmek için odamın tahta kapısını hafif gıcırtılı bir sesle açıp merdivenlere yöneldim. Biraz dar olan merdivenleri ne kadar normalden daha hızlı insem de annemin daha kızgın ses tonuyla bir ikaz daha yapmasını engelleyemedim. Şimdi bizim salon yerine Büyük Salon’a indiğimi hayal edemeden merdivenler son buldu. Geniş ve farklı renklerin hakim sürdüğü sadelikten bir takım süs eşyaları ve biblolar yardımıyla uzak olan salonumuzdaki ceviz ağacından yapılma dikdörtgen şeklindeki masada ben hariç tüm aile bir araya gelmiş kahvaltılarını yapıyorlardı. Usulca masaya oturup tabağıma kahvaltılıklardan biraz biraz koyarken pısırık bir ses tonuyla “herkese günaydın” dedim. Gazeteye başını gömmüş ama aynı zamanda da sütlü kahvesini içen babamdan sadece söylemiş olmak için söylediği çok belli olan bir ses tonuyla “sana da” kelimesi çıktı. Taze sıkılmış portakal suyumu uzatan annemden karşılık olarak sıcak olmak için uğraşılmış fakat benim aslında ne olduğumu öğrendiklerinden beri ellerinde olmadan tanımadıkları başka birisiymişim ifadelerini saklamakta biraz beceriksizce olan bir gülücük geldi. Ortamı ne hep yumuşatmaya çalışan ağabey ve ablacığım etrafa pozitif enerji yayan ses tonuyla “Sana da günaydın Luxs” demeleri onlara bakıp gülücük atmamı sağladı. Biz bir aileydik ama sanki değildik. Sadece ben bir ailenin yanında yaşıyorum. Ailemden evimden uzakta hem de çok uzakta. Nasıl olurda saf mugglelardan bir büyücü çıkar. Bunu ne belirliyor. Kader mi? Tesadüf mü? Akıl erdiremediğim ya da mantık yürütemediğim çıkmazlardan birisi işte buydu. Elime çatalı aldım fakat elim çatalı her sabah olduğu gibi yadırgadı. Başımı tabağıma eğdim. Gözlerim de gördüklerini yadırgadı. Bir vakit ellerimde olan gümüş altın çatallar ve bıçaklar, yemeğimi koyduğum yine altın gümüş tabakları ve ev cinlerinin nefis yemekleri, içtiğim balkabağı suyu…
Herkese afiyet olsun deyip direk odama çıktım. Ben buraya ait değildim. Hogwarts yıkılsa bile burada durmaktansa o harabelerin içinde yaşamayı, taşlarla örtünmeyi yeğlerdim. Çok az kalmıştı fakat bende de takat kalmamıştı. Hogwarts dışında artık geçirdiğim her gün üzerimde yıldızların devrettiği her zaman hastalıklı bir organın iflas bayrağını çekmesinden farksızdı. Nasıl nefes almaya ihtiyacım varsa oraya da ihtiyacım vardı. Neden böyle olduğuna anlam veremiyordum.
Başımı düşünce denizinden dışarı çıkardığımda gördüğüm şey çoktan odama gelmiş ve yatağıma yatmış olmamdı. Son model teknolojik arabaların tekno müzikleri aratmayan sesleri kulağıma çalındığında evin boşaldığını anladım. Herkes kendi işine gidiyordu. Mugglelar çalışacaktı. Evet mugglelar. Bu kelimeyi daha önce içten kullanmamıştım. Ama şimdi kullanıyordum. Çünkü herkes neyse o… Çünkü ben başkayım. Buralardan başkayım. Farklıyım. İyide öyleyim.
Gözlerim öten kuş seslerinden dolayı açık olan pencereye döndü. İçeriye iki tane sevimli baykuşun girmesini beklerken garip bir şey oldu. Gözüm görmemeye her şey ise bulanıklaşmaya başladı. Bir an gözlerimden dünyanın gri yağmur toz perdesi kalktı. Beynim uyuştu. Kulağımda hissettiğim ani acı her şeyi yerine geri getirdi. İki kulağımı da selam edercesine ısıran baykuşlarım. Sağ yanımda Safira ve sol yanımda Yakup. Gözlerimde görüntü tekrar oluşmaya başladı. Yatağımın kenarındaki perdeyi gördüm. Kapalı. Ama bu nasıl olur. Perdeyi hemen araladım. Kendimi yatakhanede buldum. Ama yok bu bir rüya. Evet, bundan eminim bir rüya derken ani bir acı kulağımdan tüm vücuduma yayıldı. Safira kulağımı ısırmakla kalmadı birde tiz sesiyle kulağımın dibinde öttü. Artık herşeyin gerçek olduğunu kesinlikle anladım. Yatağımdan kalktım. Ellerim hemen işlevini yerine getirmek üzere harekete geçti. İşte yeni bir gün başlıyordu. Hogwarts’ta yeni bir gün acaba neler olacaktı… | |
|
Vittoria Vetra Büyüceşura Hakimi
Mesaj Sayısı : 47 RP Aktifliği : 47 Lakap : Vitt Nerden : İtalya
| Konu: Geri: Lucian Cuma Ağus. 27, 2010 5:53 pm | |
| | |
|